Halk TV yazarı Mehmet Tezkan, bugünkü köşe yazısında Türkiye'de giderek yaygınlaşan güvenlik önlemlerini ve özellikle protestolara karşı kullanılan çelik bariyer uygulamasını sert bir dille eleştirdi. Tezkan, Taksim'deki Atatürk Anıtı çevresinde başlayan bariyer uygulamasının zamanla tüm Türkiye'ye yayıldığını ve artık sadece fiziksel bir engel olmaktan çıkarak düşünce ve ifade özgürlüğünün önüne dikilen semboller haline geldiğini belirtti.
Çelik Bariyerler: Fiziksel Engelden Fazlası Mı?
Tezkan'ın yazısında dikkat çektiği en önemli noktalardan biri, çelik bariyerlerin artık sadece fiziksel bir engel olarak görülmemesi gerektiği. Ona göre bu bariyerler, aynı zamanda düşünce özgürlüğünü kısıtlayan ve gençlerin sesini duyurmasını engelleyen birer sembol haline geldi. "Gençler düşünmesin, sadece itaat etsin diye… Beyinleri çelik bariyerlerle hapsetmek istiyorlar" ifadeleriyle durumu özetleyen Tezkan, bu uygulamanın amacının gençlerin eleştirel düşünme yeteneğini köreltmek olduğunu vurguladı.
Tezkan yazısında ayrıca, Türkiye'nin farklı şehirlerinde yaşanan protestolara da değindi. Öğrencilerin, işçilerin ve farklı toplumsal grupların haklarını aramak için düzenlediği eylemlerde polisin orantısız güç kullandığını ve çelik bariyerlerin bu eylemlerin önünü kesmek için kullanıldığını belirtti. Bu durumun, demokrasinin temel ilkelerine aykırı olduğunu ve ifade özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit ettiğini savundu.
İfade Özgürlüğü ve Demokrasi Arasındaki İlişki
İfade özgürlüğü, demokrasinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bir toplumda farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilebilmesi, o toplumun gelişimi ve ilerlemesi için hayati önem taşır. Ancak, Türkiye'de son yıllarda ifade özgürlüğünün giderek kısıtlandığı ve eleştirel seslerin susturulmaya çalışıldığı yönünde eleştiriler bulunmaktadır. Çelik bariyerler de bu eleştirilerin somut bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peki, çelik bariyerler gerçekten de ifade özgürlüğünü kısıtlıyor mu? Bu sorunun cevabı, bariyerlerin hangi amaçla kullanıldığına ve hangi koşullarda uygulandığına bağlıdır. Eğer bariyerler, sadece şiddeti önlemek ve kamu düzenini sağlamak amacıyla kullanılıyorsa, o zaman ifade özgürlüğünü doğrudan kısıtladığı söylenemez. Ancak, bariyerler eleştirel sesleri susturmak, protestoları engellemek ve farklı düşüncelerin ifade edilmesini zorlaştırmak amacıyla kullanılıyorsa, o zaman ifade özgürlüğüne ciddi bir müdahale olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
Mehmet Tezkan'ın yazısı, Türkiye'deki ifade özgürlüğü ve güvenlik önlemleri arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getiriyor. Çelik bariyerler, fiziksel bir engel olmanın ötesinde, düşünce özgürlüğünün sembolü haline gelmiş durumda. Bu durum, demokrasinin temel ilkeleri açısından endişe verici bir tablo çiziyor. Umuyoruz ki, yetkililer bu durumu dikkate alarak ifade özgürlüğünü koruyacak ve eleştirel seslerin serbestçe duyulabileceği bir ortam yaratacaktır. Aksi takdirde, Türkiye'nin demokratikleşme süreci sekteye uğrayabilir ve toplumsal kutuplaşma daha da derinleşebilir.