Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın kaleminden, Papalık seçiminin küresel etkileri ve olası senaryoları mercek altına alınıyor. Papa Francis'in vefatıyla başlayan süreçte, Katolik Kilisesi'nin geleceği ve dünya konjonktüründeki rolü tartışılıyor.
Papalık Makamının Küresel Önemi
Papalık kurumu, yalnızca Katolik dünyasının ruhani liderliğiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda küresel siyasetin de merkezinde yer alan tarihi bir makamdır. Papa, yaklaşık 1,5 milyara yaklaşan Katolik Hristiyanın dini lideri ve Vatikan devletinin başkanı olmasının yanı sıra, diğer Hristiyan gruplarının da saygı duyduğu önemli bir figürdür. Dolayısıyla Papa'nın kim olduğu kadar, hangi tarihsel dönemde, hangi çevresel baskılar altında ve hangi ideolojik atmosferde seçildiği de büyük önem taşır.
Son üç papanın (II. John Paul, XVI. Benediktus ve Papa Francis) özellikleri dikkate alınarak yeni papa seçimi değerlendiriliyor. Geçmiş üç papanın papalıkları arasındaki farklılıklar, Katolik Kilisesi'nin zamana verdiği tepkilerin açık bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
- II. John Paul: Soğuk Savaş döneminin papası olarak, Komünist blokla ideolojik hesaplaşmanın dini boyutunu temsil etti.
- XVI. Benedictus: Aydınlanma karşıtı, doktrinel sıkılığı savunan ve sekülerleşme tehdidine karşı kilisenin "Avrupa kalelerinden" biri olarak öne çıktı.
- Papa Francis: Cinsel istismar skandalları, ekonomik şeffaflık, otoriteye duyulan güvensizlik gibi Katolik Kilisesi'nin 21. yüzyıldaki krizlerine bir cevap niteliğindeydi.
Yeni Papa Seçiminde Etkili Olan Faktörler
Papa Francis'in ölümü üzerine Kardinaller Meclisi tarafından seçilecek yeni papanın hangi tarihsel bağlamda yükseleceği sorusu büyük önem taşıyor. Dünya, pandemi sonrası küresel ekonomik kriz, artan sosyal eşitsizlikler, jeopolitik kutuplaşma, göç krizleri, iklim felaketleri ve İsrail'in Gazze'deki eylemleri gibi birçok yapısal sorunla karşı karşıya. Katolik Kilisesi ise bu sorunların merkezinde yer alan güçlü bir dini ve siyasi aktör olmakla birlikte, içsel kurumsal yorgunluklar ve kimlik krizleriyle de uğraşıyor.
Batı Avrupa'da Katoliklik, sekülerleşme ve bireyselleşme süreçleriyle aşınmış bir dokuya sahipken, Latin Amerika, Afrika ve Asya'da Katolikliğin dinamik bir toplumsal varlığı söz konusu. Bu dinamikliğin, yeni papanın seçileceği zemin olarak değer kazanması bekleniyor. Latin Amerika'dan gelen bir papadan sonra, Afrika ya da Asya kökenli bir papanın seçilmesi hem temsiliyet hem de stratejik misyon açısından anlam taşıyabilir.
2023 yılı itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 1,5 milyara ulaşan Katolik nüfusun yaklaşık yüzde 20'si Afrika, yüzde 11'i Asya kıtasında yaşıyor. Avrupa'nın payı ise yüzde 20,4 civarında kalıyor. Katolikliğin demografik ağırlığının giderek Avrupa'dan Afrika ve Asya gibi bölgelere kaydığı gözlemleniyor. Bu durum, Batı'da ciddi kan kaybeden Katolikliğin Asya ve Afrika'da varlığını korumak ve tahkim etmek için Latin Amerika kökenli bir papadan sonra Asya veya Afrika kökenli bir papanın seçilmesinin önünü açabilir.
Olası Papa Adayları ve Beklentiler
Yeni papanın ya Papa Francis'in reformcu mirasını sürdürecek bir sosyal adalet odaklı lider ya da XVI. Benedictus'un izinden giden daha muhafazakâr ve doktriner bir figür olması bekleniyor. Hem müteveffa Papa Francis'in etkisi hem ifade ettiğimiz coğrafi ve zihinsel kodlar dikkate alındığında Asya kökenli Filipinli Luis Antonio Tagle, İtalyan Pietro Parolin ve Afrika kökenli Ganalı Peter Turkson öne çıkan adaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.
- Luis Antonio Tagle: Francis'in reformist mirasını devam ettirebilecek yumuşak liderlik tarzıyla, küresel güneyin söz sahibi olduğu yeni bir Katolik vizyonunu temsil edebilir.
- Pietro Parolin: Tecrübeli bir diplomat olarak Vatikan'ın küresel diplomatik güç olarak etkinliğini artırabilecek pragmatik bir seçim olabilir.
- Peter Turkson: Çevre, ekonomi ve insan onuruna dayalı kapsamlı etik perspektifiyle tanınmakta; Papa Francis döneminde çevreye ve iklim değişikliğine dair Katolik Kilisesi'nin tutumunu şekillendiren önemli belgelerden biri olan Laudato Si adlı Papalık Pastoral Mektubu'nun başlıca mimarlarından biri olarak öne çıkmıştır.
Yapılacak yeni papa seçimi, sadece bir liderin değişimi değil; aynı zamanda Katolikliğin 21. yüzyılda hangi paradigmaya yöneleceğinin de ilanı olacaktır. Kardinaller Meclisi'nin iç dinamikleri, Vatikan diplomasisi ve Katolikliğin geleceğine dair kolektif öngörüler, bu seçimde belirleyici rol oynayacaktır.