28 Nisan 2025 Pazartesi

Yeni Yalnızlık Çağı: Kalabalıklar İçinde Kaybolmak mı?

Bir kalabalığın ortasındasınız. İnsanlar yanınızdan geçiyor, kahkahalar duyuluyor, ekranlar ışıldıyor. Ama siz... yalnızsınız. Kalabalıkların içinde görünmeyen bir sessizliğe gömülmüşsünüz. Adına "yeni yalnızlık" deniyor bunun; görünürde kalabalık, derinde ıssız bir hal. İletişimin en hızlı olduğu çağdayız. Bir parmak hareketiyle onlarca kişiye ulaşmak mümkün. Ama o ulaşmak, hakiki bir dokunuşun yerini tutmuyor.

Dijital Çağda Yalnızlığın Artan Yüzü

İşte tam da bu noktada Kemal Sayar'ın cümleleri yankılanıyor zihinde: “Kalabalıklar içinde yalnızız çünkü kalplerimiz arasında köprüler yok. Sanal dostluklar, gerçek dokunuşların yerini tutmaz.” Bugün dostluklar emojilerle ölçülüyor, paylaşımlar 'beğeni' sayısıyla anlam kazanıyor. Oysa dostluk, insanın omzundaki yükü fark eden bir bakıştı eskiden. Paylaşılan bir çay, susarak anlaşabilmekti. Şimdi o suskunluk bile yorgun bir yalnızlığa dönüştü. Çünkü artık susan bir insanın, anlaşılmak gibi bir umudu kalmadı. Bu çağın insanı sessizleşiyor. Bağıran algoritmaların, sürekli bildirim gönderen cihazların arasında iç sesiyle arasına mesafe koyuyor.

Çokluk İçinde Yokluk: Modern İnsanın Trajedisi

Atasoy Müftüoğlu, bu durumu çok daha derin bir yerden kavrıyor: “Yalnızlığımız, çokluğun içinde bir yokluk haline dönüştü. İnsan, kalabalıklar içinde kayboldu, kendi iç sesini duyamaz hale geldi.” Modern insanın trajedisi tam da burada başlıyor. Ne kendiyle baş başa kalabiliyor ne de başkasıyla gerçek bir bağ kurabiliyor. Kalabalıkların içinde kaybolmuş, ama aynı zamanda kendinden de uzaklaşmış bir insan portresi çiziliyor. Kalabalık arttıkça yalnızlık büyüyor. Gürültü çoğaldıkça içimiz sessizliğe bürünüyor.

Yalnızlıktan Kurtuluş Mümkün mü?

Peki bu yalnızlık çaresiz mi? Elbette değil. Sayar’ın sıkça hatırlattığı gibi, insan anlamla bağ kurduğunda, yalnızlık da yerini derinliğe ve içsel olgunluğa bırakabiliyor. Ama bunun yolu, ekranları biraz kısmaktan, kalpler arasına yeniden köprüler kurmaktan geçiyor. Müftüoğlu’nun dediği gibi, önce kendimizi duymalıyız ki başkasına ses verebilelim. Yalnızlık bir çığlıktır bazen. Ama bu çağda o çığlık, dijital yankılar içinde kayboluyor. Oysa insanın sesi, sessizliğe karışınca anlam kazanır. Ve belki de bu yüzden en büyük çare, biraz sessizlik, biraz durmak ve en çok da yüz yüze, kalpten kalbe konuşabilmektir.

İlgili Haberler