Esra Erol'un programında yaşanan son olay, reyting uğruna nelerin feda edilebileceği sorusunu yeniden gündeme getirdi. Bir kişinin kayınvalidesiyle yaşadığı ahlak dışı ilişki, milyonların gözü önünde sergilendi. Peki, bu türden yayınların amacı ne? Toplumun bundan çıkarı ne?
Reyting Uğruna Değerler Mi Çiğneniyor?
ATV yetkililerinin bu programları yayınlamasındaki "toplumsal fayda"nın ne olduğunu açıklaması gerekiyor. Ancak, bu programların tek amacının reyting olduğu açık. Kanalın ve Esra Erol'un kasasını doldurmak için toplumun üzerine her gün pislik boşaltılıyor. Türkiye'nin en sorunlu tipleri, ahlaken en sıradışı olayları her gün ekranlara taşınarak "berbat Türkiye" algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu tür programlarda ruh hastası tipleri görenler, "Artık bu ülkede yaşanmaz, bu ülkede kimseye güvenilmez" kanaatine kapılıyor. İnsanların zor zamanlarda sığınacağı yakın ilişkilerin, aile bağlarının tamamı bozulmuş, çürümüş şeyler olarak gösterilerek büyük bir güven erozyonu oluşturuluyor. "Sığınılacak hiçbir yer ve hiç kimse yok" diye düşünen insanlar duygusal olarak sarsılıyorlar. Çünkü yabancı, acımasız ve düşman bir toplumda yaşadıklarına inanmaya başlıyorlar. Sapık arkadaşları, enişteleri, teyzeleri, kayınvalideleri ekranlara taşıyan programlar, reklam gelirlerini yükseltmek uğruna toplumu manen çökertiyor. Bu bir tür psikolojik saldırı ve RTÜK'ün bu duruma müdahale etmemesi kabul edilemez.
Toplum Mühendisliği Mi Yapılıyor?
Üniversiteli çocukların kaymağını yediler Saraçhane olaylarında. Şimdi de liselileri provoke edip sahaya sürdüler. Bunlar da tutmazsa, sonraki adım ortaokul ve sonra ilkokul çocukları olacak galiba… Finali de kreş çocuklarını meydanlara toplayarak yapabilirler. Kreş çocukları için meydanlara şişme oyun alanları, yüz boyama stantları, maskotlar, kukla gösterileri koyarak bir eylem tertip edebilir CHP. Ve bol bol da abur cubur ikram ederler. Havalar ısınıyor, dondurma bile olabilir. Herhangi bir duruma karşı da bebek bezi de bulundururlarsa iyi olur… Atacakları sloganları şimdiden görebiliyorum. “İktidar ağzı süt kokan çocuklardan da korkar hale geldi!” Bu kafa yapısıyla hepsi mümkün. “Değil, olmaz, kesinlikle yapmazlar” diyemiyorum. Çünkü şimdiden sol örgütleri lise önlerinde örgütlemiş durumdalar! Ne kadar kaos o kadar görünürlük demek. Karşımızda iktidarı düşürmek için çoktan ruhunu şeytana satmış bir akıl var. Sadece ruhunu satmamış da olabilir! Bu artık siyasi bir rekabet değil; toplum mühendisliğinin en tehlikeli versiyonu. Bir siyasi çıkar uğruna çocukların, gençlerin bu denli araç haline getirilmesi, çocuklardan medet ummak, sağlıklı bir demokraside de, sağlıklı düşünen bir toplumda da yadırganacak bir şeydir diye düşünüyorum.
Eğitim Sistemi Kimin Kontrolünde?
Olayın bir başka boyutu daha var. CHP gibi çağdışı ideolojiye sahip bir partinin, eğitim sistemi ile organik bağının hâlâ devam etmesi Türkiye için çok büyük ve çok hayati bir problem. 20 yıllık bir AK Parti iktidarından sonra bile CHP’nin ilkel ideolojisinin eğitim sisteminde hâkim olması gerçek “iktidar kim” sorularını akla getiriyor? Atilla Yayla’nın “eğitim sistemi CHP’li yetiştiriyor” ifadesi, apaçık bir gerçeği işaret ediyor. Türkiye’de çocuklar neden Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş döneminden kalan tek tipçi ideolojik anlayışına göre yetiştiriliyor ki? Neden diye sormak hakkımız! Biz bu ideolojiye mahkûm muyuz? Biz Türk halkı olarak CHP’nin tutsağı mıyız? Çocuklarımızı Özgür Özel’in, İmamoğlu’nun piyadesi yapmak zorunda mıyız? İçi ne idüğü belli olmayan bir Batıcılıkla doldurulmuş, kendi değerlerine düşman çocuklar yetiştiren; körleştirici, sağırlaştırıcı, dumura uğratıcı bu ideolojiyi okullarımızda istemiyoruz… Amacı değişmeyen bu eğitim sisteminden dolayı çocuklar ideolojik “bir kampın içinde” dünyaya gözlerini açıyorlar. Bütün çocukluklarını farkında olmadıkları bir kampın tel örgüleri içinde geçiriyorlar. O kamptan salıverildiklerinde de içinde yaşadıkları topluma düşman hale geliyorlar. Siz de sonradan onları doğru-düzgün düşünmeye yönlendirecek bir telkinde bulunduğunuzda toplumu kamplaştırmış oluyorsunuz! Türkiye bu kısır döngüden çıkmak zorunda. Başka bir alternatifi yok! Elbette, kısır döngüde yaşamaya devam etmek dışında… Böyle söylüyorum ama yirmi küsur yıllık bir iktidar döneminde bile değişim olamıyorsa başka nasıl olur diye de kara kara düşünüyorum.
Sonuç olarak, reyting uğruna ahlaki değerlerin çiğnenmesi ve toplum mühendisliği çabaları kabul edilemez. Eğitim sisteminin ideolojik yaklaşımlardan arındırılması ve çocukların özgür düşünceye sahip bireyler olarak yetişmesi için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, toplum olarak daha da karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmemiz kaçınılmaz olacaktır.